Kahve, dünyadaki en çok tüketilen içeceklerden birisidir. Kahvenin yapısında birçok biyoaktif molekül bulunmaktadır. Örneğin; lipitler, polisakkaritler, fenolik bileşikler ve mineraller. Kavrulmuş kahve çekirdeğinde ise %38–42 karbonhidrat, %11-17 lipit, %10 protein, %4,5-4,7 mineral, %2,7-3,1 klorojenik asit, %2,4-2,5 alifatik asitler ve %1,3-2,4 kafein içermektedir.
Tüketilen kahve içerikleri sayesinde birçok hastalığa, metabolizmaya etki ederek iyi gelmektedir ve kahvenin çeşidine göre bu değerler değişebilir.
Kahvenin en iyi şekilde yapılabilmesi için 4 önemli unsura dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunlar; oran, öğütme, su ve tazeliktir. Doğru oran 180 ml suya 10 gr kahvedir. Su sıcaklığı 89-93 derece olmalıdır.
“Kahve-Topraktan Fincana” kitabı yazarı Cenk Girginal’a göre en çok tüketilen kahve çeşitlerinden olan Türk Kahvesi’nin en iyi şekilde yapılması için taze öğütülmüş 6,5 gr kahve ve 50-60 ml oda sıcaklığında içme suyu ile bakır cezvede sevgi ve sabır ile 3-3,5 dk karıştırılmadan yapılan Türk Kahvesi olduğunu belirtmiştir.
Kahvenin iyi yapılması, fazladan bir şey eklenmemesi o kahveden alınan değerlerin maksimum seviyeye çıkmasını destekleyerek, bizim en iyi şekilde yararlanmamızı sağlar.
Kahve içerdiği kafein ile enerji metabolizmasını ve termogenezi uyararak dolaylı yoldan Tip 2 DM riskini azaltmaktadır. Ama kahve içeriğine ekstradan krema, şeker gibi katkı ürünlerinin katlmamış olması gerekmektedir.Uzun dönemde düzenli kahve tüketiminin normal glikoz sağlanmasında etkili olduğu araştırılmıştır.
Kafein dışında kahvenin içeriğinde bulunan klorojenik ve kafeik asitin antioksidan etkisi olduğu bilinmekle beraber,inhibitör etki gösterdikleri bilinmektedir.
Klorojenik asit aynı zamanda intestinal sistemden glikoz emilimini geciktirip, glikoz-6-fosfataz üzerine inhibitör etki göstererek glikoz salınımında azalma sağlar.
Kahvenin içeriklerinden magnezyumda Tip 2 DM riskini azaltıcı bileşenlerden biridir. Magnezyum bu etkisini glikoz metabolizmasında kofaktör görevi yaparak üstlenir.
Kahve içerdiği biyoaktif bileşenler sayesinde birçok hastalık riskini düşürmektedir. Kahvenin içeriğinde bulunan kafeinin birçok fizyolojik etkisi vardır. Bunlardan bazıları;
- Merkezi sinir sistemi stimülasyonu
- Metabolizma ve solunum hızında artma
- Diürez ve kan basıncında akut yükselmedir.
Kafein hızlı bir şekilde gastrointestinal kanaldan kan dolaşımına yayılır. 1-1,5 saat sonra kanda en yüksek seviyeye ulaşıp, kan beyin ariyerlerini geçerek beyni de uyarır. Böylelikle uykunun kaçmasına neden olur. Aynı zamanda beyni uyardığı için odaklanmayı da sağlar.
Kahvenin etkilerinden biri de içerdiği bileşenler sayesinde bağırsak metabolizmasını hızlandırarak kabızlığa iyi gelir. Aynı zamanda böbreklerden su atılımını kolaylaştırıp taş oluşumunu en düşük risk seviyesine indirir. Lakin dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de kahvenin aynı zamanda içerdiği oksalat maddesinin böbrek taşı oluşumuna neden olduğudur. Kısacası kahvenin tüketim miktarı da önemlidir.
Sonuç olarak bakıldığında kahve metabolizmaya etki ederek birçok hastalık riskini düşürür. Ama bunu tek başına yapamaz. Yani tükettiğimiz kahvenin hastalık risklerini düşürmesi için, ne kadar, nasıl tüketmemiz gerektiğini bilmeliyiz! Kısacası herkesin besin ihtiyacı farklıdır, her besin de olduğu gibi kahvede de ihtiyaç kişiden kişiye göre değişir. Kahvenin bize olumlu etki sağlaması için de tüm tükettiğimiz besinlere dikkat etmemiz gerekmektedir.
Rumeysa Durmuş
Kaynakça:
Sıdıka OĞUZ, Zeynep ERDOĞAN,”Effect of Coffee Consumption on Heart Health” Journal of Cardiovascular Nursing 2016;7(14):136-139
Saniye SÖZLÜ, Birsen YILMAZ, Nilüfer ACAR, “Coffee Consumption and Relationship with some Disease”, Sdü Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Early online,2017
Yasemin ERTAŞ, Gamze AKBULUT,”Coffee and Diabetes Mellitus: Review”, Türkiye Klinikleri Endocrin 2013;8(2):73-9
Cengiz GİRGİNAL, Coffee-Mag Dergisi,80-81,12.2017