Öncelikle depresyonun anlamı nedir?
Hayatımızda edindiğimiz deneyimler bazen farklı olaylara sebebiyet vermektedir; depresyon gibi.
Depresyon, yaygın görülen bir duygu durum bozukluğudur. Düşüncenin bozulmasına, karar vermenin zorlaşmasına yol açar. Umutsuzluk, yalnızlık, üzüntü, değersizlik gibi duyguların birtakım fiziksel semptomlarla bir arada oluşmasıyla kendini gösterir. Yüksek gelirli ülkelerdeki yetişkinlerin yaşam boyu depresyon prevalansı %15’tir. Dünyada 300 milyondan fazla kişi depresif bozukluktan etkilenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 raporuna göre; 2015 yılında depresyon hastası insanların sayısı yaklaşık olarak 322 milyondur ve yıllık 800.000 kişinin intihar sebeplerinin başında depresyon gelmektedir. (1)
Sebepleri ise aslında birçok şey olabilir. Farklı kültürlerin farklı depresyon nedenleri olabilir. Aynı zamanda kişilerin de yaşadıkları duygu durumlarda bir duyguyu daha fazla veya daha az hissetme hali de depresyonun sebepleri olabilmektedir. Kişilerin yaşadıkları stresli ve üzücü olayların depresyon nedeni olarak bildirilmiştir. Kişilerin olaylara, kendilerine ve geleceğe bakış açıları ve yaptıkları atıflar depresyonun ortaya çıkmasındaki en önemli nedenlerdendir.
‘’Umutsuzluğun göstergesi olan 3 temel atıf ile depresyon önemli ölçüde ilişkilidir, kalıcılık (“Hep böyle oluyor, hiç bitmeyecek.”), genelleme (“Hep benim başıma geliyor.”) ve düşük benlik saygısı (“Ben bu işin altından kalkamam”). Bunun yanında aynı düşünceyi tekrar tekrar düşünmek depresyona girme riskini arttırabiliyor.’’ (2)
Depresyonun hormonal boyutları da vardır. Tiroid hormon bozukluğu ve kortizol hormonu bozukluğu depresyon nedenleri olabilmektedir. Serotonin hormonunun azalması da depresyona sebebiyet vermektedir. Bazı kalp ilaçlarının, tansiyon ilaçlarının, doğum kontrol haplarının, anabolik steroidlerin, kanser ilaçlarının da depresyon öncüsü olduğu araştırılmış ve saptanmıştır. Genetik nedenler de etkileri arasında sayılabilmektedir.
Belirtilerini ise şu şekilde sıralayabiliriz; Yeme düzeninde değişme, hızlı kilo kaybı veya kazanımı, uyku düzeninde değişiklik (normalden daha az veya daha çok) , ölüm veya intihar düşünceleri, karar vermede zorlanma, düşünmede zorlanma, dalgınlık hali gibi belirtileri sıralayabiliriz.
Depresyona girmiş bireylerin kan değerlerinde farklılıklar göze çarpmıştır. Bazı vitamin ve mineraller konusunda yetersizlikler açığa çıkmıştır. Yapılan bir çalışmada hastaların % 50’ den fazlasının A, E, B12, riboflavin, B6, C vitaminlerini yetersiz aldıkları saptanmıştır. Bunlara ek olarak hastaların %85’ ten fazlası kalsiyumu, çinkoyu, magnezyumu, demiri ve %70’ten fazlası ise bakırı yetersiz almaktadır.
Bu dönemde bilhassa şekerli ve yağlı yiyeceklere yönelme saptanmıştır.
Yetersizlikleri detaylı incelemek gerekirse;
Çinko: Beyinde konsantrasyonu en yüksek minerallerden birisidir.Çinko antidepresan benzeri etki gösteren serotonerjik N-metil-D-aspartat (NMDA) reseptörlerinin fonksiyonlarını düzenler ve beyinde BDNF seviyelerini yükseltir. Bu nedenle çinko seviyelerinde meydana gelecek bir değişiklik uzun dönemde nörolojik ve psikiyatrik etkilere sebep olabilmektedir. (3)
Major depresyon tanısı alan bireylerin serum çinko seviyeleri olması gerekenin altında bulunmıştur. Beslenme tedavisi üzerine doktorun uygun gördüğü tedaviye başlanabilmektedir. Çünkü serum çinko seviyesi normal sınırlara gelmediği takdirde bireyin ilaç tedavisine yanıtı daha uzun sürelere sarkabilmektedir. Serum çinko seviyesi normal olan depresyon hastalarının daha ılımlı semptomları olmaktadır.
Selenyum: Selenyum duygu durumu üzerinde düzenleyici etkiye sahiptir. Tiroid fonksiyonlarında da düzenleyici etkiye sahiptir ve herhangi bir bozulmada sinerjik bozulma gözlenebilmektedir. Yüksek selenyum içeren diyetlerin ardından hastaların, hastanede kalış süreleri azalmakta ve semptomlar hafiflemektedir.
Bakır: Eksikliği veya fazlalığı beyin fonksiyonlarında ciddi etkiler yapabilmektedir. Yapılan çalışmalarda depresyondaki hastaların sağlıklı insanlardan çok daha fazla bakır eksikliğine rastlanmıştır. Bazı çalışmalar sadece depresyon tanısında dahi kullanmaktadır. Çinkoda olduğu gibi ılımlı depresyon durumlarında bireylerde bakır seviyeleri yüksek bulunmuştur. Çinko ile antogonistlerdir. Çinko seviyesi ( strese bağlı olarak ) azaldığı durumlarda kanda bakır seviyesi aşırı artmış olabilir.
Magnezyum: Magnzeyum; birçok hormonun işlevinde görev almaktadır. 600’den fazla enzime ( çoğu beyinde görevli olan ) kofaktördür. Magnezyum depresyonda koruyucu etkisi gözlenmiştir. Özellikle stres yanıtının azalması konusunda çalışılmıştır ve magnezyum alımı ve semptom fazlalığı arasında ters bir ilişki bulunmuştur.
D Vitamini: Özellikle D vitamini konusunda birçok yapılan çalışma vardır. Serum D vitamininin ve depresyon belirtilerinin ilişkisine dair kanıtlar her geçen gün fazlalaşmaktadır. Merkezi sinir sistemindeki glial hücrelerde ve nöronlarda da dahil olmakla beraber neredeyse tüm dokularda D vitamini reseptörleri bulunmuştur. Buna nazaran da depresyonun oluşum sebeplerinden birisinin de D vitamini eksikliği olabileceğine dair birçok çalışma atıfta bulunmuştur, üzerinde çalışmalar yapılmaya devam edilmektedir. Aynı zamanda D vitamininin yetersiz olması bireyde halsizlik, yorgunluk, yer ve zamana algısında karışıklık gibi belirtileri gün yüzüne çıkararak depresyon ataklarını arttırmaktadır.
Beslenme yetersizlikleri ile bağlantılı olan psikiyatrik hastalıklarda birçok alternatif tedavi vitamin- mineral veya omega-3 desteklerine yöneliktir.
Peki depresyondaki bir birey nasıl beslenmelidir?
Öncelikle bireyin kilosu ve boyuna uygun veya olması gerektiği kiloya uygun enerjide diyet verilmelidir. Olması gerekenden az veya çok enerji almak kişinin tedavisini yavaşlatabilmektedir.
Bu dönemde doktor vitamin veya mineral takviyesini uygun görebilir. Yazılan reçetenin dışına çıkılmamalıdır. Beslenme açısından ise düzenli beslenmenin önemi oldukça büyüktür çünkü bireyin vücudu bunu öncesinde genellikle düzensiz bir enerji alımına sahiptir. Kişinin günlük bir rutin belirleyerek vücuduna uygun aralıklarla beslenmesi uygun olacaktır. Özellikle sebze ve meyveye bol bol ağırlık verilmelidir çünkü bahsettiğimiz üzere depresyondaki kişilerin vitamin ve mineral özelinde çok daha fazla eksikleri olmaktadır. Herhangi bir kronik hastalığı olmayan bireyin ( tip-2 diyabet gibi ) mutlaka günlük 5 porsiyon sebze- meyve tüketilmeli. Özellikle sebze meyve seçiminde renkli seçimlerin yapılması vitamin ve mineral anlamında bireye çeşitlilik sağlayacaktır.
Mental hastalıklarda omega-3 ün yetersiz olması depresyon ve anksiyete riskini arttırmaktadır. Böylelikle omega-3 ün bol miktarda olan besinler ; sardalye, somon, uskumru, ton balığı gibi balıklar, semizotu, cevizi chia gibi besinleri de bol miktarda olduğunu ekleyebiliriz.
Mental hastalık tanısı almış bireylerin günlük su tüketimi de kendileri farkında olmadan azalmaktadır. Bu yüzden bireyin en az 2 litre su tüketmesinin takibi mutlaka yapılmalıdır. Yapılmadığı takdirde bireyde enfeksiyon gözlenebilmektedir.
Mental hastalık tanısı almış bireylerde sıkça kabızlık durumu da gözlenmektedir. Bu posalı sebzelerin de az alındığıyla bağdaştırılabilir. Bireyin mutlaka günde 25-30 gram kadar posa alması önemlidir.
Trans yağ ve doymuş yağ kullanımından ziyade zeytinyağı kullanımının arttılırması kişiye fayda sağlayacaktır.
Kaliteli proteinler mutlaka beslenmeye yer verilmelidir. Yumurta, kırmızı et, peynir, süt yoğurt gibi besinler mutlaka beslenmede bulunmalıdır.
Son olarak şunu ekleyebilirim ; bedenimizin doğru beslenmesi kadar ruhumuzun doğru beslenmesi de çok önemlidir ve hangisi aç kalırsa diğeri yatağa düşecektir.
KAYNAKÇA
TUĞTEPE, Ş. Z., & KOÇ, B. (2020). Depresyonun Önlenmesi ve Tedavisinde Demir, Çinko, Bakır ve Magnezyumun Rolü. Journal of Literature Pharmacy Sciences, 9(1), 101-108.
Taşkın, D. Depresyon Nedir?.
YILDIRAN, H., & AYYILDIZ, F. (2019). D Vitamini ve Depresyon. Turkiye Klinikleri Nutrition and Dietetics-Special Topics, 5(3), 59-63.
Müftüoğlu, S. (2016). Majör depresyon tanısı almış hastaların beslenme durumlarının ve aşırı besin isteklerinin değerlendirilmesi.
ÇİFTÇİ, H., YILDIZ, E., & MERCANLIGİL, S. M. (2008). Depresyon ve beslenme tedavisi. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 28(3), 369-377.
Nazan AYDINa, Elif ORALa
aPsikiyatri AD, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erzurum