Hangi soruya cevap arıyorsun?
Hastalık ve sağlık durumlarına etkileri nelerdir?
İnsanlarda bulunan mikroorganizmaların tamamına “ mikrobiyota ” ve bu mikroorganizmaların genomuna “ mikrobiyom ” adı verilmektedir . Genomik devrime paralel olarak son on yılda mikrobiyom ( mikrobiyota genomu ) çalışmalarıyla beraber, vücudumuzda yer alan ve çeşitli fizyolojik olaylara katılarak hastalık sağlık durumlarını etkileyen bu ekolojik sisteme ait bilgilerimiz oldukça genişlemiştir. Mikrobiyom genel olarak konakçıya ait çeşitli enzimatik reaksiyonlarda, sindirilemeyen polisakkaritlerin fermentasyonu ile vücuda ek kalori üretiminde, vücuda alınan aminoasitlerden biyolojik amin üretiminde, konağa ait homeostazda, mikrobesin sentezinde, detoksifikasyonda, epitel gelişimi ve bağışıklık sisteminde görev alır.
Hipokrat M.Ö. 400 yılında “Ölüm bağırsaklarda yatar.” ve “Kötü sindirim bütün kötülüklerin köküdür.” diyerek daha o yıllardan sindirimin ve sinidirim sisteminin önemini belirtmiştir. Bunun yanı sıra bilim dünyası uzun yıllar boyunca mikroorganizmaların sadece enfeksiyon oluşturma yeteneklerine odaklanmışlardır. Fakat son zamanlarda bilim dünyasındaki gelişmelerle beraber odak noktası mikroorganizmalar ve onların konakçı ile olan ilişkilerine doğru kaymıştır. Bununla beraber de ‘’ mikrobiyota ’’ kavramı giderek önem kazanmıştır.
İnsan vücudunda sayısız bakteri, virüs, arke ve tek hücreli canlı bulunur ve bu organizmalar insan vücudunun çeşitli yerlerinde yaşarlar . Bu birlikteliğe mikrobiyota ya da mikroflora denir. İnsan mikrobiyotası yaklaşık 1014 kadar bakteri içerir. Bu sayı insan vücudundaki toplam hücre sayısının 10 katıdır. Bunun yanı sıra insandaki gen sayısı 35.000 iken, insan vücudundaki bakteriyel genom sayısı 2 milyondan fazladır. Aynı zamanda insan vücudunda yerlemiş bakterilerin yüzey alanı 400 m2 (tenis kortu kadar), bakteri kitlesi ise yaklaşık 1.5–2 kg kadardır. İnsan vücudundaki mikroorganizmaların %70’i ise kolonda bulunur. Bu bakterilerin olması gereken sayı ve çeşitlilikte olması öbiyozis ; farklı olması disbiyozis olarak adlandırılır ve disbiyozis birçok hastalıkla ilişkilidir.
Mikrobiyotanın Görev ve Fonksiyonları
Mikrobiyota aynı zamanda çeşitli vitaminlerin biyosentezi ( K vitamini, çeşitli B vitaminleri), H2, CO2, metan gazı, lizin üretimini ve amonyak-üre dönüşümünü gerçekleştirir. Ayrıca alınan yabancı bileşiklerin metabolize edilmesi ve karaciğer tarafından detoksifiye edilerek safra ile atılan bileşiklerin enterohepatik dolaşımının düzenlenmesinde rol alır. Bu fizyolojik görevlere ek olarak mikrobiyota sayısız hastalığın patofizyolojisinde görev alır. Bu çalışmalara en güzel örnek Jeffrey Gordon ve arkadaşlarının öncülük ettiği ve ilk defa obezite ve mikrobiyom kavramının ilişkilendirildiği çalışmadır. Bu çalışmadan sonra ‘’disbiyozis’’ olarak adlandırılan sağlıklı bir mikrobiyotanın kompozisyon yapı ve fonksiyonunda değişiklik olması manasına gelen bu terim ile çeşitli hastalık ve metabolik bozukluklar ilişkilendirilmiştir. Örneğin glukoz intoleransı ,tip 2 diabetus mellitus ve insülin direnci , obezite, yaşlanmaya ilişkin hastalıklar, ve alkolden bağımsız karaciğer yağlanması, uyku durumu, romatoid artrit , çölyak, atopi, kistik fibrozis, yeme bozuklukları disbiyozis ilişkilendirilmiştir.
Bu metabolik hastalıkların yanısıra şizofreni, otizm, anksiyete, manik depresif bozukluk, depresyon gibi nöropsikiyatrik bozukluklarla bağırsak mikrobiyotası arasında bağlantı olduğuna ilişkin çalışmalar mevcuttur. Yeni araştırmalar gastrointestinal sistemde yaşayan patojen ve probiyotik mikroorganizmaların bağışıklık sistemini, nöral yolakları ve merkezi sinir sistemini uyardığını kanıtlar niteliktedir. Bu mikroorganizmalar bağırsak-beyin üzerinden görev yapan gama-aminobutirik asit ve serotonin gibi nöroaktif bileşikleri üretmektedir. Preklinik hayvan deneyleri bazı probiyotik bakterilerin anksiyolitik ve antidepresan etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak ;
Mikrobiyotanın çeşitli hastalık ve sağlık ilgili durumlar ile vücuttaki çeşitli metabolik yolaklara etkisi arasındaki ilişkiye ait bilgilerimiz gün geçtikçe artmaktadır. Buna paralel olarak da mikrobiyota kavramı gün geçtikçe daha fazla önem arzetmektedir. Mikrobiyotanın hastalığın meydana gelmesinde, ilerlemesinde, hastalık teşhisinde, hastalık seçiminde , risk seviyelerinin belirlenmesinde, erken teşhiste , hastalık sonrası hasta takibinde, hastalığın tekrar meydana gelmesindeki rolü de gün geçtikçe aydınlanmaktadır. Bu bilgilere bağlı olarak mikrobiyota kavramının ileriki dönemlerde şuan kullanılan klinik uygulamalara ek olarak klinik camiada daha fazla yer alması muhtemeldir. Sonuç olarak mikrobiyota özellikle de gut mikrobiyotası insan sağlığı üzerinde önemli roller üstlenmektedir. Gut mikrobiyotası konusunda gerek beyin gerek genom ve vücuttaki metabolik yolaklarla olan ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda önemi oldukça büyüktür.